Başım, başım, aman Allah; ne el, ayak, ne kafa,
Vücut ateşler içinde; otelde yok ki hava.

Gözüm açılmaz a, el yordamıyla bir bakayım,
Ne var şu matrada, şöyle beş on-yudum çakayım!

Şu bir… Şu, bir daha; öf be! İlahi sen kurtar,
Cezalarım da mı ispirtonun içinde yanar?

Elimdeki yarım okka değilse de gibidir,
Yeter mi? Kestiremezsin ki! Her yanım tir tir!

Şafak sökeydi bilirdim kepenklerin sesini!
Kaçıncı defa akordum, gürültü perdesini.

Tütün, kadeh olacaktı, na, işte çıktı fakat
Cebimde başka ne vardı? Limon bu; şu kravat!

Üçüncü hamlede: Serşar olan bu kallavi;
Bu itikad-ı kavi, lâmekânları havi.

Ufuktaki şafağın sıçmışım serâirine,
Küfürle ağzımı açtırma şimdi tan yerine.

Açarsa hâcib ü gam iltifat perdesini,
Gözüm gönülde görür kâinat perdesini.

Yavaşça kalkarım amma epeyce sendelerim,
Temas u hiss arasında karanlığı delerim!

Otelci lamba komuştur ya! İstemez gönlüm,
Mumum yanımda. Bu, bence hayat içinde ölüm.

Çıkar semalara dudu, sema eder dönerek,
Ziyası kalb-i vatandan nişanedir titrek.

Bir itiyad-ı musammemle pek yarım yamalak.
Yıkanmanın sebebi pire hürmeten olacak.

Bu duygu kontorolümdür, zevahirim sezmez,
Bu hissi boş bulunursa serâirim sezmez.

Fakat benim üzerimde bu ateşin tesir,
O rütbe ince yayılmış ki bir azâb-ı esir.

Düşünmek istemem esbabını; bu, çünkü küçük
Bir âdet oldu fakire ki yanmalı günlük.

Dışardaki şafağı ben, cihana bahşettim,
Benim şafaklarım açtı, huzura dek gittim.

Alır, öper, basarım sineme bu gamlı neyi,
Niyaz eder çekerim çilelerle câm-ı meyi.

Gelir ve diz çökerim kalktığım o pis yatağa,
Derin derin kabalardan saba gelir kulağa!

Bunun da hikmeti bence bilinmedi hâlâ,
Bu demde bestenigâr’la doğar peri-i saba.

Bu iltifata ki ben mazharım erenlerden;
Bahar-ı dilde çekilmez mi dest-i dilberden?

Birinci perde bu: Resmî, İkincisi gelecek
Boşalt şu matrayı sen, olmasın…de felek!

Boşaltırım yine kallaviyi, tevekkülüme
Cevap olur bu kadeh her ne olsa müşkülüme.

Beşinci, sonra yedinci dedim mi on ikide
Karar için çekerim şu elimdeki teki de.

İkinci perdede meyhanedir mekân u karar!
Çeker o ka’r-ı harabata, canlanır esrar.

Şafak dışarda belirmiş, fakat sokak sisli,
Sokak mı belli değil, bin bela ile isli.

Bu, sanki üstü yıkılmış uzunca bir dehliz!
Cinayetin ocağı işte hep bu kanlı geriz.

Tüter dumanlan fuhşun, serâir-i beşerin,
Bu yer, boğuştuğu yerdir ölümle hayr u şerin.

Bu yerde hiss-i fazilet, riya-yı İnsanî,
Tavattun eyleyemez Kabil olsa sükkânî.

Tabanca, muşta, bıçaklarla sustalı çakılar,
Kumar, mukatele, esrar-ı gam, kadeh, rakılar!

Şövalyeler, Yeniçerler, tuyüf-ı havf olarak
Gezer bu izbe mahallerde, kanlıdır el, ayak.

Yavaş yavaş yürürüm ney elimde, mey cepte,
Bir intiba ile Küptü dil-i muatepte

Huzu’ iîe kalimeyra denir, kadeh de dolar,
Hayali, hatıra burda çocuk gibi oyalar.

Birer birer düşer erbab-ı gam küdûretle.
Cezaya müstahak olmuş bir emr-i hikmetle!

Gözümde şekli durur manevi prangaların,
Sürükleriz bunu, şangırtılar ağır ve kalın!

Riya, yalan giremez şimdi, çünkü erkendir,
Bu semte uğramaz onlar, kalemli reh-zendir.

Üçüncü bade de tekmil olur ayakta heman,
Asıl yerim daha başka ki ordayım mihman.

Asıl yuvam ki bu meyhane, sahibi Yakomi,
Bu yerde anlayabildim vücut ile ademi!

Bu yerdir işte benim âstân-ı tahsilim,
Bu yerde oldu hayatı ölümle tahlilim.

Şu işte: Sağdaki tezgâh, başında kanlı Taşo
Bu arkadaş Kazak Osman, avantası haraşo.

Huzuruna giderim, hikmetiyle ibrettir,
Gecikmez o… Bunun ismi Şeref, müfettiştir.

Ne var, ne yok arar, insanların maâyibini,
Hükümetin, vükelânın karıştırır dibini.

Tatar Çavuş, oturan pîr-i gam-zede köşede,
Geçirdiği sene doksan beş; ömr, emel, şişede

Akan nigâh-ı dilinden cihana hep tevbih.
Bunun vücad-ı asilinde canlanır tarih.

Tatarca, Türkçe gazeller, kasideler yazmış,
Sekiz lisan biliyor şivesiyle, dil-bazmış.

Huzuruna giderim, hikmetiyle ibrettir,
Ve macera-yı hayatı bütün hakikattir.

Benim yerim şurası, cephesinde tezgâhın,
Memerridir burası her bela-yı nâ-gâhın.

Bu yerde canlanır ef’al-i seyyie şeklen:
Dayak yiyen, vurulan, sirkat, iftira, dövülen.

Bu yerde künh-i siyasettir iltifat-ı kader,
Eğer ki sevdirebildinse kendini, bu yeter.

Parayla, akl ile kuvvet, belayı caliptir.
Cesaretin var ise bil ki mevti taliptir.

Nasıl benim köşe? Feyz-i bahar-ı dilberden;
Oturmadan geliyor iltifat erenlerden!

Bu yerde on sene ben eyledim hicirle karar.
Bütün şebabımı yuttu firak ile bu mezar!

Mezar-ı kahr u elemdir bu gamlı meyhane!
Hayat burda yalan! Hande, girye, efsane!

Tıp Fakültesi Hastanesi, Haydarpaşa

Bu şiiri oyla Henüz Oylanmamış

"Bir Hikâyet" için ilk yorumu siz yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir