Derler ki
O ceylan öyle bir can ki
Ne kement kâr eder ne vurulurdu
Candan damıtılmış bir suydu sanki
Can evine lüle-lüle akardı
Baktığını alev gibi yakardı
Cümle sözler erirdi bir sözünde
Kimi zaman bir göl gibi özünde
Döner dalgalanır ve durulurdu
Bin bir sevda bulutlanır gözünde
Bir damla yaş olur akıp giderdi
Dantel gibi kirpiklerin altından
Yavru ceylan gibi bakıp giderdi
Bakarken ateşe yaktığı candan
Kopardığı bir tek aşk çiçeğini
Zülfünün teline takıp giderdi
Umut emzirirdi murat vermezdi
O şuh visaline berat vermezdi
Ebemkuşağında aydınlanırdı
Gözünün yeşili yüzünün alı
Endamı yürüyen bir bahar dalı
Bakışı sevdaydı gülüşü bela
Her gören olurdu ona müptela
Kâğıdı aşk mürekkebi can idi
Kan ile yazılmış bir destan idi

İşte böyle bir can idi Gülendam
Bir âfet-i devran idi Gülendam

Dedi ki
Yıllarca mahpusta yatan
Ömrünü bu sevda uğruna satan
Bir zamanlar bıçkın olan birisi:
“O yosma öyle bir vurdu ki beni
Derman bulamadım derin yarama
On beş sene demir parmaklıklara
Tutuşan alnımı dayadım ama
Soğutmadı hasretimi seneler
Adını andıkça kor mengeneler
Yorgun yüreğimi sıkar her gece
Gülendam dedikçe özlemim arşa
Boz bir duman gibi çıkar her gece
Sahip olmak için o özge cana
Sonunda elimi boyadım kana
Gençliği uğrunda ettim de talan
İşte şu titreme elimde kalan
Varsın dokunmasın elim eline
Dolanmasın kolum ince beline
Şu fani dünyadan göçmeden önce
Ecel şerbetini içmeden önce
Gözlerim içse o sevda özünü
Dünya gözüyle bir görsem yüzünü
Son bir kez baksaydım o çağlayana
Buncağız mutluluk yeterdi bana

Bin ömürlük bir an idi Gülendam
Bir âfet-i devran idi Gülendam”

Dedi ki
Elinde kehribar tespih
Ağzında kehribar rengi üç dişi
Eski efelerden yaşlı bir kişi:
“O ceylan bir kere ağıma düştü
Onu bir kadehe koyup içerdim
Ne yazık en bitkin çağıma düştü
Gayrı ne söylesem bunda kâr etmez
Koç yiğit yalana itibar etmez
Geçti sevdalarla ömr-ü hederim
Şerefim üstüne yemin ederim
İnsan sıfatında periydi yahu
Ömrümde görmedim böyle bir ahu
Gözlerinde kulaçladım deryayı
Yüzünde uyudum nice rüyayı
Bir baktı kınından sıyrılır gibi
Öyle bir bakış ki lif-lif çözüldüm
Etim kemiğimden ayrılır gibi
Mahzun bakışına kanıp üzüldüm
Eridim kar gibi bitip tükendim
Paytonla gönderdim evine kendim

Biz handık bir kervan idi Gülendam
Bir âfet-i devran idi Gülendam”

Dedi ki
İlhamı kuru bir şair
“Benim de sözüm var o güle dair
Bir yalı köşkünde ve bir yaz sonu
Bir dost meclisinde tanıdım O’nu
Yaz-bahar ayında yayla gibiydi
Gözleri çiğ düşmüş çağla gibiydi
Gözlerimi gözlerinde erittim
Buhar olup uçtum savrulup gittim
Yarabbi neydi o bahar bakışlar
Baktığı bahçeye gelmezdi kışlar
Uzattım elimi merhaba dedim
Gülümsedi yaprak gibi titredim
Elim ak eline dokunduğu an
Sandım ki tersine devretti zaman
Elliydim on sekiz yaşa uyandım
Tek bir el oldum da elinde yandım
Hece-hece bölünmüştü saçları
Birer istifhamdı zülüf uçları
Zarif parmakları aruz ahengi
Tırnakları keklik gagası rengi
Kovandan görünen bir bal peteği
Bir serbest müstezat idi eteği
Saplanmıştı kulağına diş gibi
İnci küpeleri akrostiş gibi
Yarabbi öyle can öyle güzeldi
Serapa sevdaydı beytü’l-gazeldi
Ah o murabbayı tahmis için ben
Hâlâ uğraşırım bilmem niçin ben
Somaki mermere canla kazılmış
Her harfi sevdayla kanla yazılmış
Bin beyitlik bir divandı o peri
Anlatılmaz bir civandı o peri

Bence ruh-i revan idi Gülendam
Bir âfet-i devran idi Gülendam”

Dedi ki
Hem kahır hem umur görmüş
Gönül çilesini yüzüne örmüş
Yaşı nineliğe ermiş bir kadın
“Sanırım bunlara pek inanmadın
Oku can evine yollayan yaydı
O kadın değildi canlı belaydı
Ne yuvalar yıktı yaktı ne canlar
Söylemekle bitmez anlayan anlar
O kadın kocamı etti divane
Yirmi yıllık evim oldu virane
Yaktı memleketi aşk alevinde
Kocasız kocadım baba evinde
On sekiz senedir kayıptır erim
Beddua ederim isyan ederim
Mutluluğum uçup gitti elimden
Çözdüm umut kuşağını belimden
Gözünden sokardım olsaydım akrep
Yıllardır aradım kovaladım hep
Bulsam ciğerini taşta ezerim
Leyl ü nehar Leyla gibi gezerim
Kırk kancalı bühtan idi o kadın
Melek yüzlü şeytan idi o kadın
Felekte bir fettan idi o kadın
Civelek bir civan idi o kadın
Gün görmemiş aydan idi o kadın
Işıl ışıl zindan idi o kadın

Alev dilli evran idi Gülendam
Bir âfet-i devran idi Gülendam”

Aylarca gelmedi bu işin ardı
Görebilsem şu kadını ne vardı
“Gönlüm kapalıdır fani güzele”
Diyenin gönlünü çirkinler çele
Ya bizi de çekse azgın suları
Taksa gönlümüze sevda yuları
Dönmese de hâlâ geçip gidenler
Erermiş menzile murat edenler
* * *
Gördüm en sonunda o Gülendam’ı
Gördüğü bunca mı yıkar adamı
Ne erkek göründü bana ne kadın
Ya Rab bu muydu o efsane kadın
Dediği duyulmaz deneni duymaz
Tiz bir tükeniş ki tarife uymaz
Çökmüş sahilde bir taşın üstüne
Sıçramış gövdesi başın üstüne
Çevresinde kedi köpek sürüsü
Gülendam ortada sefalet süsü
Yüzünde yüzlerce barsak kırışmış
Gözlerdeki korku kinle karışmış
Beden beden değil patlamış balya
Sıvanmış ağzına sümükle salya
Belli değil sırtı ile ensesi
Kahkahası sanki bir fren sesi
Kızdı birden çamur gibi tükürdü
“Git” dedi sandım ki bir köpek ürdü
* * *
Ey efsane kadın nerde Gülendam
Yarabbi böyle mi bitermiş adam
Dağlamıştı yüreğine bin ahı
İnliyordu işlediği günahı
“Çoklar”ın yüzünden çürüyen “az”dı
Donmuş bir ağıttı ağlayamazdı
Bitmişti defteri bitince konu
Yazmıştı alnına en hazin sonu

Yazmayan bir kalem idi Gülendam
Bir ibret-i âlem idi Gülendam…

Bu şiiri oyla Henüz Oylanmamış

"Gülendam" için ilk yorumu siz yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir