ölü şairler geçiyordu uzun ırmağımdan
seyrelen sesleriyle hepsi benden bir zerre
ve ben onlardan yekûn bir şaşkınlık, işte

nereden gelmişim, nereye? yalan
bu yersiz sorularla kurcala beni
ağzımın parçalanmış gönyesinden içeri
bir söz daha sıkıştır bâtın olan
kavuşulur ve unutulur bir sabah saati
o usul ses imiş, sessizliğe dolan

bunlara doğru haydi! itele kakala beni
çünkü hep şairler geçiyor ırmağımızdan
örtünürken bir şehir, tanede saklanıyor şer

örtün evet, ey haile. örtün, evet ey şehr;
örtün ve müebbet uyu, ey facire-i dehr! (1)

2.

ölü şairler geçer gider ırmak uzunsa
seyrelir sesleri, benden zerre eksilir
kimbilir aşktım, bendim, onlardım işte

dilimizin üzerinden çelik gıcırtısıyla kaydı bir kılıç
melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şâma baktıydık
aşk mı idi, -ki aksi ne kâbil-, biz sever iken incindik
kıskanmamayı edindik, bardaktan boşanıp terk ettik
öldürerek yaşıyordu, biliyordu oysa bütün canlılar
hilkaten ehildik, biz de bilirdik ve öldürmedik
gündeki geceydi ey arab! merdiveninde yaşananlar

gökkuşağının altında idik; kız yahut oğlan
geçemeyenler için ağıt yaktık, dans ettik
çoğumuz dipte, kimimiz ise üzerindeyiz

melâli anlamayan nesle âşina değiliz (2)

Bu şiiri oyla Henüz Oylanmamış

"Nen Bilgisi’nden" için ilk yorumu siz yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir