Ufk-ı feyfa-yı tahayyürde zekâ,
Kalbolur hîçiye bir kerre daha.

Hîçi-i hîçîde zerrât-ı esir,
Zat-ı aşka getirirler tekbir.

Mahz-ı kül lâyetenahiyyette
Eder ibda’-ı vücuda secde.

Aks eder saye-i ibda’-ı vücud:
Mabed i’ı abd ü ibadet, mabud.

Bu dönüşte bütün ebvab-ı zekâ
Açılır kalb-i selime ve daha.

Buradan hatve-i ülâyı atar,
Acz ü hayret, şu avâlim, âsâr.

Hep olur bunca hayal ü rüya,
Varlığın dalgalarıyla derya.

Varla yok mezcolarak birbirine
Dest-i kudret ile yerli yerine.

Zevk-i berceste olup konmuştur.
Her nazar bin eser-i hikmet okur.

Saki-i bezm-i huzuzât-i ledüıı,
Şu zuhurat ile peymane-i Kün,

Sunuyor ka’r-ı rek-i eşyaya,
Ruh-ı cerâm-ı ebed-peymâya,

Döküyor meylerini cam-ı ezel,
Ebedin ağzına bin müstakbel.

Mest olur hâli deraguş ederek
Fasl-ı vuslatte solunca bu çiçek.

Atıyor mazi-i hîçîye cihan,
Durmaz avare tabiat, ezmân.

Bu destigâh-ı tabiat, bu mensec-i âsâr,
Bu hadisat-ı tecelli meşiyyet-i edvar.

Şuûn-ı perde-i hikmet, dokur haîâyadan,
Şu mevcelerle münakkaş sutûh-ı deryadan.

Kurun-ı lâyetenahi içinde maziden,
Hayal ü farz u hakikat yolunda fenle gezer.

Zunûn-ı müsbet ü menfi delâil ü âsâr,
Şu destanı okur ki şu pür-hurûş enhâr.

Akar ezellerin aşkıyla makber-i ebede,
Rücu eder reh-i deycûr-ı haybet-i samede.

Mükevvenatm içinde şu arz-ı zerre-misal,
Deha-yı mutlaka tarih-i hilkati icmal.

Eder ve der ki: “Serâir saçan harabemden,
Şüun-ı maziye ait olan kitabemden

Hulasa-i medeniyyet şudur ki nev’-i beşer,
Zekâ-yı mutlak-ı icadı kanlı bir mahşer.”

İçinde boğmak için rîsmân-ı edyanla,
Belaya, fitneye şahit yalancı imanla

Olanca kuvvetini sarfedip de uğraşmış;
Zılal-ı nur-ı hakikat bu körlüğe şaşmış.

Dilindeki hezeyanla fecia köstebeği,
Peri-i aşka cinayet yolunda her emeği.

Maâbidin eşiğinde heder edip bilemiş,
Ve zağlanan bu satırlarla saltanat dilemiş.

Bu saltanat, üfürüklenmiş üç buçuk tacın
Şu kanlı zıll-i zelilinde zulm ü târâcm.

Boğazlamış bütün efkâr-ı hikmet-âsârı,
Boğar sahâif-i tarihi kanlı enhârı.

Bu iftirâs-i muannid, bu nâhun-ı zillet,
İçinde parçalanan her düşünce, her millet.

Bu içtiği ağunun verdiği öğürtüleri,
Kulaklarında nedamet çakan gürültüleri.

Kusar hurafe-i dinle maâbid-i vehme,
Yeter bu şeyn-i müebbed şu çehre-i zulme.

18.01.1337 Tıp Fakültesi Hastanesi, Haydarpaşa

Bu şiiri oyla Henüz Oylanmamış

"Noktadan Sonra" için ilk yorumu siz yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir