Okul konulu şiirler

Seni Çağıran Türkü şiiri Afşar Timuçin Seni Çağıran Türkü şiiri

Onlar savaşçıdırlar sabah akşam
İnançlar örer umutlarından

Ellerin karanlıkta üşüdü gir içeri
Saçların yıkandı soğuk yağmurda
Gel sobanın yanına sokul da
Al eline sıcak kestaneleri
Kuş masalları anlat

Acıyı katık etme duruşuna

Savaşçının Ölüm Türküsü şiiri Afşar Timuçin Savaşçının Ölüm Türküsü şiiri

Yorgun kuşlar dökülüyor göklerden
Kaskatı rüzgârlara çarpa çarpa
Yorgun kuşlar dökülüyor uzaklardan
Yorgun kuşlar göklerin avucunda
Sonsuzluğa serpiliyor dağlardan

Ne düştüğün gök, ne varacağın toprak
Seni bir bitmişlik diye anlamayacak
Her yerde izi var kanatlarının
Her yere saçıldı duyarlıkların
İşte sonu geldi yorgunlukların
Başka kuşlar olacak bundan sonra
Zaman kadar bitimsiz göklerde

Güneşe en yakın doruklarda
Yeni kuş yuvalarında, yeni kuşlar
Kanatlanıyor çığlık çığlığa
Göklere yeni çırpınışlar gelecek
Ne üzül, ne kıskan, ne acı çek
Bir sonsuzluk gibi geçtiğin göklerden
Artık başka güzellikler geçecek

Ölümlerin Düşündüğü Türkü şiiri Afşar Timuçin Ölümlerin Düşündüğü Türkü şiiri

Bir akşamüstü balçık kuşları
Sessiz dökülürler yorgun akşama
Zehirli saatler emzirir suları
Günün ardından uzanıp dağlara
Yağmacılar doruklarda yıldızları çalarlar

Zamanın örgüsünü dişler gece kuşları
Uykunun kanını emer vampir
Güzelliğe kezzap döker karanlık
Sevinci tutsak eder korsanlar
Yavaş yavaş açılır yılan yumurtaları

Düşleri eksik imgelerle bozar
Kirpiler, kuzgunlar, kokarcalar
Geceye çakılır eskiyen kasımpatı
Uzaklardan boş kahkahalar gelir
Çocuğun boynunu takarlar ipe

Çirkinleştirerek yalnızlıkları
Bu cellatları kim besliyor
Kim yerleştiriyor çiçek diye
Kente bu gülünç sehpaları
Kim doğruyu kime benimsetiyor

Kır Uykusu şiiri Ahmet Kutsi Tecer Kır Uykusu şiiri

Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!
Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,
Saçında yepyeni teller ağarmış.
Baş yorgun, yaslanır yeşil otlara,
Göz dalgın, uzanır ta bulutlara.
Öğleyin bu uyku bir aralıktır,
Saf hava bir kanat gibi ılıktır.
zaman gönülde ne varsa dinler,
Yüzlere tülümsü bir buğu iner.
Erirken sıcakta yaz kokuları,
Ne hoştur, ne hoştur kır uykuları!

Son Gürlük şiiri Can Yücel Son Gürlük şiiri

Trabzon hurması ağacına döndüm
Tüyüm tüsüm döküldü, yapraksız kaldım
Yine de meyvaya duruyorum bu cıbıl halimle
Tepeden tırnağa
Turuncu turuncu
Kütür kütür
Bu benim sonbaharım
Bu benim son gürlüğümdür

Yaprak Dökümü şiiri Can Yücel Yaprak Dökümü şiiri

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkiyalar

Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?

Öyle Bi şiiri Can Yücel Öyle Bi şiiri

Temiz gömlegimi giydim talimden sonra
Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler
İşte sen öyle bir serindin
Tuzladan kaptılarla inerken şehre
Ne güzel şey sivil denmesi çıplağa
Ve gün-açık penceresinden meselerin
Yamacın kuytusuna sokulmuş mavi
Ufacık bi parça deniz gibiydin

Şipka biberleriyle konmuş okulun camlarına
Arnavut Köyünün o muhacir güneşi
İste sen öyle bi cumartesiydin
Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar
Raylar ondan böyle kıvılcımlanıyor
Köşeleri dönerken, önlükleri altından
Dünyaya başlar gibi aybaşlarının kokusu
Kalkan al tıramvaydın ergenlik durağımdan

Meyvahoşun orda bir sabahcı kahvesi
Gün ağarmıştı ama ben günaydın demedim
İşte sen öyle ışıklı bir yerdin.
Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu
Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üüüü’üh!..
İşçiler ateşler ay çörekleri
Ve kılıc gibi taze ekmek kokusu…
Dağıttık evvel-allah yalnızlıkları

Yaşamak düğünse, sen orda gelindin
Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim

8.10 Vapuru şiiri Cemal Süreya 8.10 Vapuru şiiri

Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İkide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun
Söylenmemiş sözcükler var

Çekirge Bulutu şiiri Cemal Süreya Çekirge Bulutu şiiri

Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar ikidurur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü bleu.

Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş’ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.

Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek..
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Dikkat ! Okul Var şiiri Cemal Süreya Dikkat ! Okul Var şiiri

Şanssız mıydık? haksızlık olur şimdi
Düşünsene nasıl geçmiştik hızla
Birleşen iki güvercinin arasından
Hiç dokunmaksızın onlara

Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Az mı dolandık Başkentin sokaklarında
Ama işte şölenin kaçınılmaz acısı
Bizim payımıza düştü sonunda

Aşkımız şimdi görklü bir hayatın
Yabancaya berbat bir çevirisi
Sen metinde üç beş satır atladın
Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri

Sen ki özenle katlanmış bir mendil gibiydin
Düşünür müsün zaman zaman acaba
Nelerle ödedik şu mevsimi
Ve gün nasıl vuruyor topuklarımıza

Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da

Hamza şiiri Cemal Süreya Hamza şiiri

Büyük bir ihtimalle ölmüştük
Şehir kan kıyametti ayaklarımızda
Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını
Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü
Doğrusu iyi idare etmiştik
Doğrusu iyi haltetmiştik
Yaşayanlar unutmuştu bizi
Biz öldüğümüzle kalmıştık.

Karacaoğlan şiiri Cemal Süreya Karacaoğlan şiiri

Kilimim siyahtır bütün renklerden
İçinde kil var milim var

Umut’un içinde mut varsa
Umutsuzluğun da içinde umut

Bağnazlığın içinde Banaz
Götürüp sonra Sivas’ta astılar

Ülkemin ırmakları dışarı akar
Neden bilmem can havliyle akar

Akarsuların hepsi karasu
Dağ doruklarında denizyıldızı çakıllar

Akıntılar akıntılar ters akıntılar
Üstünde simürg uçar

Maphusta beyaz elli Musa
Balıkçıl yürüyüşlü firavunlar

Kedi adımlı dışişleri bakanları
Onun parmaklarıyla konuşurlar

Ayrılık vezirleri yabancıl yontular
Nazımdaki nazı okşar gibi dururlar

Babam sayrı düşmüş, döşeğinin altında
Kasım güneşi ve asık yüzlü tanrılar

Yaş otuz beş dantel gibi ortasından
Sessizce yırtılmış temiz yüzlü hacılar

Karacaoğlan der ki göçüm söküldü
Kilimim parça parça acılar al al açar.