Önce kuşlar terkettiler bir akşam
dikenlere serilen o yorgun maviliği
sonra ağaçlar yürüdü apansız
dudağı uçuklamış gecenin sahiline
bir martı denizini içiyordu dağların
damlıyorken sulara bir martının iliği
Yaylanıyor kollarında yaylanın
yosma bir baharın incecik beli
delik bir buluttan sular sızıyor
altında ölüme susamış bir su
sabahın ipini çözmek üzere
dağın ensesinden son seher yeli
Bir kavak ovanın orta yerinde
tepesinde bir ev iki odalı
bir serçe bir parça gökyüzü yırtmış
yavrusunun yarasını sarıyor
bir güvercin karanlığa uçuyor
ağzında kanayan bir zeytin dalı
Bir yanıt yazın