Çabuk söylenen yalanlar, unutkanlığın dip derinlerine gömülüdür. Hakikat ise, bu yalanların çokluğu altında, daha da derinlerdedir. İkisi arasında bir yoğunluk (dansite) farkı bulunur. Çabuk söylenen yalanların yoğunluğu, kendisini taşımaya çalışan hayat sularının yoğunluğundan daha büyük olduğundan, bu yalanların hepsi suyun dibini boylar. Hakikat ise, yaşadığımız hayatın sularından daha az yoğun olduğundan, bir balık gibi yüzer. Tam da bunun için hakikat, dalgalanan su diplerinde, üzerine çullanan yalanların arasından yüzeye çıkacağı an için her an tetiktedir. Hiçbir yalan, hakikatin suyun yüzeyine çıkmasını engelleyemez.
Çabuk söylenen yalanı, aceleye getirilmiş bir cinayet gibi de düşünebiliriz. Ardında ipuçları bırakır. Hem de kolaylıkla sizi katile götürecek kadar ipucu… Maktul, saklanan hakikattir. Üzerinde nükleer bir bomba patlatsanız dahi, bir türlü öldüremeyeceğimiz hakikat… Boğazlanarak, bıçaklanarak, kurşunlanarak suyun dibine gömülmeye çalışılan hakikat… Öyle ki, onu tanınmaz hale getirmek için ne yapsanız nafile. Öyle ki, biz hakikati façasından bile tanırız aslında!
Neden özellikle “çabuk” söylenen yalanlardan bahsediyorum? Tasarlanmış yalanın, hakikati sonsuza dek gizlemesinden korkmuyorum elbette. Yalanın en sık rastladığımız şekli bu çünkü. Gündelik hayatımızda çabuk söylenen yalanlar, hakikatin su sathına doğru hareketlenmesiyle yeni yalanlar doğurur. Ve onlar da yenilerini… Ama hakikat, türlü olaylar silsilesi ile kıstırıldığı yerden bir şekilde kurtulur ve bazen su sathını tamamen aşan bir sıçrama gösterir. İçi hava ile dolu bir topu, denizin dibinde tutmak imkânsızdır! Ne kadar derine giderseniz, o kadar kuvvetli bir dönüşü olur.
Çabuk söylenen yalan, günü kurtarmak ister. Yalanın tasarlanmışı ise, hakikatin düşmanıdır. Topun içindeki havayı boşaltarak, yalanı yaşatmak ister. Bir katil, polisin asla çözemeyeceği bir cinayet işleyebilir. Nitekim polis de katil kadar acizdir. Ama o katili, hayat bir yerinden muhakkak tutuklar. O katil, köşklerde/saraylarda yaşar gözükür bize. Bize öyle gözükmesi, bizi kendisine istemesindendir. Gözükmeyen şudur ki; işlenen cinayet katilin peşini bırakmaz, o köşkleri/sarayları gönül rahatlığıyla yaşatmaz! Zaten havası alınacak bir top da değildir hakikat! Belki kendinden bir nefes bahşedebilir.
Yalanın tasarlanmışı, hakikate açılan savaştır. Hakikate açılan savaş, vicdanı olan herkese açılmıştır. Bunun için vicdanı olanlar, yalanların cirit attığı şu körpe dünyanın savaşçılarıdır. O savaşçılar ki, bombalanan evlerin ortasında herkesin gözünden kaçırılan hakikat için hazırdır canlarını vermeye. O savaşçılar ki, yıkık harabeler ortasında gözükür ama esasen köşklerde/saraylarda yaşıyordur!
Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 29.05.2011
Bir yanıt yazın