Ağladığımı gör diye ağlamıyorum;
Ağladığım için ağladığımı görüyorsun.
Yapışa yapışa görüyorum.
Evler sürtüne sürtüne geçiyor yanlarımdan.
Duvarlar derilerimi kanatıyor.
Kümelenip sırtıma biniyor bulutlar.
Ben dimdik duruyorum, yürümekli.
Yol ayaklarımın altından kayıp geri gidiyor.
Bütün taşlar, topraklar, ağaçlar doluyor sonsuz gözlerime.
Hepsinde sayısız gözlerimden biri kalıyor.
Dönüp
Bütün bunları ben yaptım diyorum, inanıyorlar da…
Durup,
Şu kendimi bu gördüğümüz gibi ben yaptım,
Diyorum.
İnanmıyorlar.
Gözümden düşüyoruz.
Nasıl biriktirdin
Dedi o
Ve çalışarak mı diye ekledim
Ben
O da
Evet dedi
Nasıl kazandın
Ve aklınla mı diye ekledim
Evet dedi
Sende evet çok dedim
Evet dedi
Benim her şeyim var dedi
Bir şeyin yok dedim
Ne o diye sordu utanmadan
Dedim, bende olan
Bir insan olsun
Olsun da burada
Bir insan olsun
Orada
Nerede olursa olsun
Bir insan
Gitse olsun, kalsa olsun
Giderse olan, gitmezse duran
Aranır bir insan bir insani
Arar bir insani bir insan
Söylenemiyor çok şey
Susmadan..
Şimdi ben neden mi güler?
Şimdi ben bir başka bana,
Bir başka şimdiden baktığımdandır…
Şimdi bu müzik neye çalmakta,
Ne var ona böylesine dalmakta?
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır.
Selam verdim, görmedin, ne zaman, şimdi.
O şimdi benimdi, bu senin şimdi.
Şimdilerin kimi güldürür, kimi ağlatır.
Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı,
Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığı
Bir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır.
‘Bir şulesi var ki sem-i Çanın
Fanusuna sığmaz asumanın’
Çok şimdiler Şeyh Galibin malıdır.
Şimdi buradaydı, nerede, oradaydı, görmedin mi?
Ben ora, sen bura, sen ora, ben bura dendikçe,
Şimdi bir şey olsadır, hem bir şey olmasadır..
‘Ne meyle ne ney-u neyle simdi,
Gönül eglenmeyor bir şeyle şimdi’
Şimdiden Fuzuli uzanmış olmalıdır.
Bir şimdiden bir şimdiye köprü kurarlar
Da balıklar üstünde Yunus deye geçerler.
Benim çocukluğumdaki yunuslar yuvarlaktır.
‘Deryada deryalıklar, suda oynar balıklar,
Ne bu sevda olaydı, ne de bu ayrılıklar’
Çocukluklar çocuklardan azdır.
Ne olacak simdi, ne olmuşdu, komşuda yangın çıkmıştı,
Sönmüştü, külleri uçuşmuştu, başıma yağmıştı.
Bu çizgiler, bu aklar, o ani yangınından kalmadır,
Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa,
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için.
O konak asıl şimdi yanmaktadır.
Bir susmayı bakışlarda seslendiren,
Hüzünlü yangınsal aşka döndüren nedir.
Beklemeyi özlemlere süsleyen,
Yalnızlığın kara-ışığını söndüren nedir.
Duyanı ısıtan, kulağını kestiren, güneşe baktıran,
Korkusuzluk denizlerinde yüzdüren nedir.
Saraylarda çılgın eden, kentlerde tek bırakan,
Direklere astırıp üzdüren nedir.
Ne varsa yeryüzünde, ne yoksa
Onunla paylaştıran, böldüren nedir.
Her şeyi, ama her şeyi olağan dışında,
Örneğin bir gulu yeşil gördüren nedir.
Gözlere ışıltılı anlamlar bağlayan,
Yasamı ölüme güldüren nedir.
Kalabalıklar, kalabalıklar içinden
Kişiyi yüceye sürdüren nedir.
Parça-parça büyümüş bir çocukluğu
Olgunluk aşamalarında yaşatırca öldüren nedir…
Eskiden hep giderken olsam derdim,
Bilmediğim oraları özlerdim.
Nedir dönerken, nedir akşam
Bilmezdim, bilmeden gülerdim
Başka, hep başka bir yerde olsam.
O gelir beni bulur derdim.
İçinde neler olup olmadığını düşünmeden,
Evlerin, evlerin arasından geçip giderdim.
Sana bu güzellikler bizden kalsın,
Bugünlerden bir şeyler bizden kalsın..
Senden almak isterler,bizi söyle;
Geleni bize gönder,bizden alsın.