Lodos tenli bir İstanbul şarkısında
sevdim seni Cevriye
Dalga-dalga vurdun sahillerime
Burgaç-burgaç martı çığlıklarında
köpük-köpük öptüm ıslaklığını
Servi boylu bir geceyi bekleyen
gündüze demirli bir kumsal gibi
oylum-oylum oyulurken yüreğim
leylim saçlarında ördüm
o en ıslak yağmuru
Beli bükük bir İstanbul sokağında
buldum seni Cevriye
Omuz omuza yaslanmış ve akşama çömelmiş
o yorgun evlerin tedirgin cumbalarında
çimerken pencereler bakırdan bir leğende
saklanıp rengi uçuk zamanın arkasına
sevdamı soluyarak bir melteme nefessiz
sana işmar eyledim saksıdaki setresiz
ve fessiz
fesleğende
Memeleri terlemiş bir İstanbul akşamında
ıslandım sana Cevriye
Belalı bir yağmurun kolunda
yosma bir gece hıramanken Beyoğlu’nda
ve çiğnenirken onuru en kabadayı kaldırımların
yapıştı dişlerime sedef beyazlığında
bir çocuk gülüşünün kalıbı olan sakız
Sen ey sevdaların gel-git zamanı
Sen ey yüreğimden beni sağan kız
Lodos tenli bir İstanbul şarkısında
sevmiştim seni
Gül gamzeli bir İstanbul akşamıydın Cevriye
Nerde yüzün
nerde sesin
nerdesin
Dün çöktüm İstanbul’un ufkuna gece gibi
İstanbul’da İstanbul ve aşkta hüzün yoktu
sen yoktun tüm sevda sahilleri ıssızdı
sırı dökük aynalarda yüzün yoktu
fosforundan sıyrılmıştı tüm yıldızlar Fosforlum
Karakolda ayna yoktu görevdeydi devriye
başkomiser odasında yalnızdı
seni sordum Cevriye
son sarhoşun da sızdı
aşkın yüreğimde bir damga gibi durur
Andolsun fosforuna kolların damgasızdı
Bir yanıt yazın